Önceki gün gazetenin akşam yayın toplantısında iki haberi yan yana görünce içim acıdı. Haberin birinde, kamuoyunda Atabeyler, Eryaman, Sauna isimleriyle bilinen çetelerden hepsinin birer ikişer serbest bırakıldığı, tutuklu kimsenin kalmadığı anlatılıyordu.
Hemen yanında ise söylemediği bir sözden dolayı bir buçuk yıl hapis cezası alan Prof. Dr. Atilla Yayla'nın haberi vardı.
Suç dosyalarında adam öldürmek, adam kaçırmak, tehdit, toplumun düzenini bozmak gibi faaliyetler bulunan ve yüzlerce silah yakalatan terör örgütü mensuplarıyla ilgili verilen hiçbir mahkumiyet yok. Türkiye'nin son dönemde yetiştirdiği en parlak beyinlerden biri olan Prof. Dr. Atilla Yayla'ya düşündüğü için verilen ceza inanılmaz bir fotoğrafı gözlerimizin önüne seriyor. Bir yanda yüzlerce silahla yakalanan, telefon dinlemelerine takılan, cinayetlerle ilişkileri ortaya konulan, devletin yasal rejimine karşı eylemler yapan çeteler birer ikişer serbest kalıyor, diğer yanda bir profesör düşündüğü için hak ettiği(!) cezaya anında çarptırılıyor. Bir tarafta milleti soyup soğana çevirenlerin dosyasını zamanaşımına uğrayacak kadar sümen altında tutan cumhuriyet başsavcılığı, bir yanda çeteleri serbest bırakan ve hiçbir cezaî müeyyideye gerek görmeyen yargı.
Bugünlerde kamuoyunda Ergenekon diye adlandırılan Gladio benzeri bir yapının bağlantıları ortaya dökülüyor. Danıştay suikastçısı Alparslan Arslan'nın bunlarla ilişkileri gazetelere defalarca yansıdı. Bu çete üyelerinin birbirleriyle yaptıkları telefon görüşmeleri, faili meçhul cinayetlerle bağlantıları, karanlık finansal ilişkileriyle ilgili haberler birer birer ortaya çıkıyor. Hürriyet Gazetesi'nden Toygun Atilla'nın dünkü haberi insanı dehşete düşürüyor. Haberde, bu örgütle bağlantılı olduğu bilinen ve mahkeme kararıyla telefonları dinlenen eski Uzman Çavuş Muhammet Yüce ile Kuvva-i Milliye Derneği Başkanı emekli Kurmay Albay Fikri Karadağ ve tetikçi Selim Akkurt arasındaki görüşmeler yer alıyor. Yapılan konuşmalar, Türkiye'deki birçok faili meçhul cinayeti aydınlatır nitelikte. Yüce, tetikçi teyzeoğluna ''Orhan'ı (Pamuk) konferans çıkışı halledeceğiz, 5 trilyon, benzin istasyonu ve villa verecekler. Var mısın bu işte?'' diye soruyor.
Türkiye'de bu kadar faili meçhul cinayet işlenirken, gözlerimizin önünde gerçekleşen bombalamalar, suikastlar olurken bir yığın adam suçüstü yakalanırken, bunlara ceza verecek bir merci bulamamak ne kadar acı bir şey. Çetesine, terör örgütüne, yolsuzuna, katiline ceza vermeyen, düşüneni ise derhal cezalandıran bir ülke nasıl çağdaş bir ülke haline gelecek? O zaman bir terör devletinden farkımız ne olacak? Parlak ve özgürlükçü beyinlerin devlet (yargı) eliyle cezalandırıldığı, haramilerin elini kolunu sallaya sallaya dolaştığı bir ülke mi hayal etmiştik biz? Ya da soruyu şöyle mi sormalıyız? Atatürk bu durumu görseydi ne derdi acaba? Muasır medeniyetler seviyesine ulaşmaktan kastı bu değildi herhalde. Çetelere bir türlü ceza vermeyenleri görseydi ve onların kendi urbasının altında saklanmaya çalıştıklarını fark etseydi, onlara aferin mi derdi yoksa tekme tokat cezaevine mi tıkardı?
Yargı, ısrarla ceza vermese de, bu terör örgütleri birtakım karanlık merkezler tarafından korunsa da, Türkiye'nin yasal hükümetinin bunlarla mücadeleye ısrarla devam etmesi gerekir. Emin olsunlar ki, kamuoyu bu konuda sonuna kadar yanlarında.
Konu: Düsünüyorum,ohalde tutukluyum 
Çarş. Ocak 30, 2008 7:12 pm
